Pages

Greenpeace Sosyal Medyada ''Yemezler'' Dedi

Greenpeace Akdeniz – Türkiye’nin, GDO’lu ürünlere karşı internet üzerinden yürüttüğü Yemezler kampanyası bazı ünlü gıda markalarını da sosyal medyada ciddi bir kriz yönetimi sınavıyla karşı karşıya getirdi. GDO’lu ürünlerin yasallaştırılmasını ve güvenerek tükettiğimiz büyük markalar aracılığıyla sofralarımıza girmesini engellemek isteyen Greenpeace, geçtiğimiz günlerde resmi Facebook sayfası üzerinden Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu’nun (TGDF) Biyogüvenlik Kurulu’na ‘‘29 genin tanımlanması’’ amacıyla yaptığı başvuruyu geri çektirme amacıyla insanları harekete geçirmeye yönelik bir kampanya başlattı.

Bu noktadaki asıl endişe veren durum söz konusu bu genlerin tanımlanması sonucunda, TGDF’ye bağlı büyük markalarda kullanılmasının yasal hale getirilmesi ve dolayısıyla güvenerek tükettiğimiz markaların GDO kullanımına başlamasıydı. Greenpeace, bunu engellemek için insanları TGDF’ye bağlı olan büyük gıda markalarının Facebook sayfalarına yönlendirerek onlardan gıda amaçlı GDO’ların ithalatı için TGDF’nin yaptığı başvurunun geri çekilmesinin sağlamasını talep etmelerini istedi. İki basamaklı olarak gerçekleştirilecek eylemde amaç TGDF’ye karşı markaları harekete geçirmek ve bu büyük markalardan ‘‘29 genin tanımlanması’’ amacıyla yapılan başvurunun geri çekilmesini sağlamaktı.

Greenpeace bunun için bir örnek metin de hazırlamıştı: ‘‘Markanıza GDO bulaşmak üzere… Yemezler! Sizden, gıda amaçlı GDO’ların ithalatı için TGDF’nin yaptığı başvurunun geri çekilmesini sağlamanızı talep ediyorum. Hepimizin geleceğini ve sağlığını düşünerek, bu tehlikeli girişimi mutlaka engellemelisiniz.’’ Yüzlerce insan bu metni söz konusu gıda markalarının Facebook sayfalarındaki iletilerin altına yapıştırdı. Bunun dışında GDO’ya tepki olarak iletilerin altına bir anda birçok yorum yapıldı. Bu durum markalar için oldukça rahatsız ediciydi. Üstelik Greenpeace Facebook sayfası dikkat çekmek amacıyla iki markanın görseline GDO bulaşmış gibi gösterdi.

Sonrasında insanların bu ürünlerde sanki GDO varmış gibi düşünmesi kaçınılmazdı, bir anda gelen tepkiler olaydan bihaber olanları bile harekete geçirdi ve ürünü bir daha tüketmeyeceğini belirtenler bile oldu. Bu durum acil olarak bir şeyler yapmayı gerektiriyordu ancak ortada bir yanlış anlaşılma da olsa belki de en son yapılacak şey yorumları görmezden gelmek veya üzerini kapatmaya çalışmaktı. Tepkilerin artması üzerine büyük markalardan bir tanesi GDO’lu ürünlerin yasallaştırılması halinde bile kullanmayacaklarını ve endişe edilecek bir durum olmadığı açıkladı. Ancak bu cevap yeterince tatminkar değildi. Bunun üzerine Greenpeace, insanların bir başka yorumla tepkilerini dile yinelemelerini istedi ve açıklamanın eksik olduğunu belirterek yeniden sayfaya yönlendirdi. Çünkü bir anlamda insanların asıl talebi görmezden gelinmiş gibiydi ve bu kez şöyle bir yorum yüzlerce kişi tarafından iletilerin altına yapıştırıldı: ‘‘GDO açıklamanızı okuduk, ileride veya yasal olsa da GDO kullanmayacağınızı belirtseniz de eksik noktalar var. Daha anlaşılır olmak adına talebimizi bir kez daha tekrarlıyoruz. TGDF’nin yaptığı gıda amaçlı GDO başvurularını geri çekmesini sağlayın. Başvuruları geri çektiremiyorsanız, TGDF ile ilişkinizi kesin. Markanıza GDO bulaştırmayın. Yemezler!’’ Bu yönde bir mesaj da elbette, firmanın insanların taleplerini göz ardı ettiği izlenimi oluşturması bakımından itibarı zedeleyici bir nitelik taşımaktaydı.

Bir diğer büyük firma ise yorumları alelacele silmişti ki bu daha da büyük bir tepkiye neden oldu. Bu kez yorumların silinmesine karşı sert eleştiriler yapıldı. Bunun üzerine marka bir süreliğine yorum bölümünü kapattı. Ancak örgütlenmiş ve topluca harekete geçirilmiş  insanları durdurmak veya taleplerini görmezden gelmek sanıldığı kadar kolay değildi. İlgili markanın Greenpeace sayfasındaki görselinin altına, yorumların silindiği ve yorum bölümünün kapatıldığı yazıldı. Bu durum da markayı durduk yere haksız ve duyarsız bir duruma düşürdü. Kampanyanın Greenpeace’in Facebook sayfası gibi yaklaşık 470 bin üyesi olan ve üyelerinin duyarlı olduğu bir elden yönetilmesi, söz konusu markaların işini daha da zorlaştırdı. Bu durum markaları sorunların üzerini kapatmadan tüketicilerin taleplerini dikkate alarak hareketegeçirmeye yöneltti ve yapılması gerekeni yapmalarını sağladı. Markalar tüketicilerin taleplerini TGDF ile paylaştı bir süre sonra TGDF resmi internet sitesi üzerinden konuya açıklık getiren bir açıklama yaptı ve endişelerin yersiz olduğunu ‘‘29 genin onaylanması değil ‘tanımlanması’ amacıyla Biyogüvenlik Kurulu’na başvuru yaptığını; ancak yine de yaşanan endişenin sona ermesi amacıyla başvurusunu geri çektiğini duyurdu.



Bunu Greenpeace, resmi internet sitesi ve Facebook sayfası üzerinden paylaştı. Ayrıca Greenpeace’nin insanlar aracılığıyla harekete geçirmek istediği markalar da üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirerek talepleri TGDF’ye bildirdiğini ve sonuç olarak GDO başvurularının geri çekildiğini duyurdu. Greenpeace, bunun gerçekleşmesini sağlayan markalara ve TGDF’ye teşekkürlerini sundu. Ayrıca ‘‘Bu konuda en büyük başarı, GDO konusunda hassasiyetini aktif olarak dile getiren halkın.’’ diyerek asıl başarıyı insanlara mal etti.


Sonuç olarak bu olay, sosyal medyanın insanlar üzerindeki harekete geçirme ve davranış değişikliği yaratma yönündeki gücünü kanıtlarken, sosyal medyada var olan markaların kriz yönetimini ve ortaya çıkabilecek sonuçları çarpıcı bir biçimde göstermiş oldu. Belki de en önemli nokta, sosyal medyada kitleler halinde yapılan bir eylemin yanlış anlaşılma endişesiyle üzerini kapatmanın daha da büyük yanlış anlaşılmalara ve itibar kaybına neden olması, kurum itibarını zedelemesi oldu.