![gdo kapak](http://revolvia.com/blog/wp-content/uploads/2012/08/gdo-kapak1.jpg)
Bu noktadaki asıl endişe
veren durum söz konusu bu genlerin tanımlanması sonucunda, TGDF’ye bağlı
büyük markalarda kullanılmasının yasal hale getirilmesi ve dolayısıyla
güvenerek tükettiğimiz markaların GDO kullanımına başlamasıydı.
Greenpeace, bunu engellemek için insanları TGDF’ye bağlı olan büyük gıda
markalarının Facebook sayfalarına yönlendirerek onlardan gıda amaçlı
GDO’ların ithalatı için TGDF’nin yaptığı başvurunun geri çekilmesinin
sağlamasını talep etmelerini istedi. İki basamaklı olarak
gerçekleştirilecek eylemde amaç TGDF’ye karşı markaları harekete
geçirmek ve bu büyük markalardan ‘‘29 genin tanımlanması’’ amacıyla
yapılan başvurunun geri çekilmesini sağlamaktı.
Greenpeace bunun için bir örnek metin de hazırlamıştı: ‘‘Markanıza
GDO bulaşmak üzere… Yemezler! Sizden, gıda amaçlı GDO’ların ithalatı
için TGDF’nin yaptığı başvurunun geri çekilmesini sağlamanızı talep
ediyorum. Hepimizin geleceğini ve sağlığını düşünerek, bu tehlikeli
girişimi mutlaka engellemelisiniz.’’ Yüzlerce insan bu metni
söz konusu gıda markalarının Facebook sayfalarındaki iletilerin altına
yapıştırdı. Bunun dışında GDO’ya tepki olarak iletilerin altına bir anda
birçok yorum yapıldı. Bu durum markalar için oldukça rahatsız ediciydi.
Üstelik Greenpeace Facebook sayfası dikkat çekmek amacıyla iki markanın
görseline GDO bulaşmış gibi gösterdi.
![gdo lu gıda](http://revolvia.com/blog/wp-content/uploads/2012/08/gdo-lu-g%C4%B1da-300x300.jpg)
Bir diğer büyük firma ise yorumları
alelacele silmişti ki bu daha da büyük bir tepkiye neden oldu. Bu kez
yorumların silinmesine karşı sert eleştiriler yapıldı. Bunun üzerine
marka bir süreliğine yorum bölümünü kapattı. Ancak örgütlenmiş ve
topluca harekete geçirilmiş insanları durdurmak veya taleplerini
görmezden gelmek sanıldığı kadar kolay değildi. İlgili markanın
Greenpeace sayfasındaki görselinin altına, yorumların silindiği ve yorum
bölümünün kapatıldığı yazıldı. Bu durum da markayı durduk yere haksız
ve duyarsız bir duruma düşürdü. Kampanyanın Greenpeace’in Facebook
sayfası gibi yaklaşık 470 bin üyesi olan ve üyelerinin duyarlı olduğu
bir elden yönetilmesi, söz konusu markaların işini daha da zorlaştırdı.
Bu durum markaları sorunların üzerini kapatmadan tüketicilerin
taleplerini dikkate alarak hareketegeçirmeye yöneltti ve yapılması
gerekeni yapmalarını sağladı. Markalar tüketicilerin taleplerini TGDF
ile paylaştı bir süre sonra TGDF resmi internet sitesi üzerinden konuya
açıklık getiren bir açıklama yaptı ve endişelerin yersiz olduğunu ‘‘29
genin onaylanması değil ‘tanımlanması’ amacıyla Biyogüvenlik Kurulu’na
başvuru yaptığını; ancak yine de yaşanan endişenin sona ermesi amacıyla
başvurusunu geri çektiğini duyurdu.
Bunu Greenpeace, resmi internet sitesi ve
Facebook sayfası üzerinden paylaştı. Ayrıca Greenpeace’nin insanlar
aracılığıyla harekete geçirmek istediği markalar da üzerlerine düşen
sorumluluğu yerine getirerek talepleri TGDF’ye bildirdiğini ve sonuç
olarak GDO başvurularının geri çekildiğini duyurdu. Greenpeace, bunun
gerçekleşmesini sağlayan markalara ve TGDF’ye teşekkürlerini sundu.
Ayrıca ‘‘Bu konuda en büyük başarı, GDO konusunda hassasiyetini aktif olarak dile getiren halkın.’’ diyerek asıl başarıyı insanlara mal etti.
Sonuç olarak bu olay, sosyal medyanın
insanlar üzerindeki harekete geçirme ve davranış değişikliği yaratma
yönündeki gücünü kanıtlarken, sosyal medyada var olan markaların kriz
yönetimini ve ortaya çıkabilecek sonuçları çarpıcı bir biçimde göstermiş
oldu. Belki de en önemli nokta, sosyal medyada kitleler halinde
yapılan bir eylemin yanlış anlaşılma endişesiyle üzerini kapatmanın
daha da büyük yanlış anlaşılmalara ve itibar kaybına neden olması, kurum
itibarını zedelemesi oldu.